Batı, İlim ve Tekniği Nereden Aldı?

Genç Dergisi, Yıl: 2020 Ay: Ağustos Sayı: 167

Batı dünyası, bugünkü ilim ve tekniği nereden aldı?

Batı, bugün ulaştığı terakkîyi müslümanların meydana getirdiği ilmî zenginliğe borçludur. Gerek haçlı seferlerinde gerek Endülüs üniversitelerinde batılılar, ilmî gelişmelerle tanışmış ve ancak ondan sonra kendilerini geliştirebilmişlerdir.

Birkaç misal vereyim:

  • Cebir ilmi, sıfır ve rakamlar; müslümanlar tarafından bulundu ve Avrupa’ya müslümanlar vasıtasıyla ulaştı.
  • Ekvatorun uzunluğunu, Abbâsi Halîfesi Me’mûn (786-833) zamanında; Ahmed bin Musa ve kardeşleri, Sincan’da ve Kûfe’de yaptıkları ölçümler ve hesaplar sonunda, % 2,5’luk bir yanılma ile 39 bin kilometre olarak tespit ettiler.

Onlar nereden alıyorlardı ilmi? Kur’ân-ı Kerîmʼdeki işaretlerden…

  • Matematikte Hârizmî,
  • Kimyada Câbir bin Hayyân,
  • Mekanikte Ebu’l-İzz İsmail el-Cezerî,
  • Astronomide Fergânî ve Battânî,
  • Tıpta İbn-i Sînâ gibi nice müslüman dehâlar, ilim tarihinin çok mühim buluşlarına imza atmışlardır.

Meselâ;

  • Coğrafyanın ilim hâline gelmesini sağlayanlar da müslümanlardır. Dünya’nın pek çok ülkesini köşe-bucak dolaşan Evliyâ Çelebi (1611-1682) ve 29 sene hiç durmadan bir kıtadan diğerine yolculuk eden İbn-i Battuta (1304-1369)’nın seyahatnâmeleri, birer tarih ve coğrafya hazinesidir.
  • Kristof Kolomb (1446-1506), Amerika’nın varlığını müslümanlardan, özellikle İbn-i Rüşd’ün kitaplarından öğrendiğini kaydeder.
  • Bîrûnî (973-1048) asırlar önce Amerika’nın varlığından söz etmiş,
  • Pîrî Reis (1465-1554) Kitâb-ı Bahriye isimli eserinde, Avrupa’nın haritasını çizmiştir. Ayrıca Pîrî Reis’in Dünya haritası, bugün dahî tarih ilminin çözemediği hâdiselerden biridir. Bu haritada “Grönland Adası” aslına uygun olarak üç parça hâlinde gösterilmektedir. Hâlbuki bu, ancak insanoğlunun Ay’a ayak basması ile tespit edilebilmiş bir hakikattir.
  • İdrisî (1100-1166), günümüzden 800 küsur sene evvel, zamanımızın Dünya haritalarına benzer haritalar çizebilmiştir.
  • Unutmamalı ki;

Kristof Colomb, Macellan, Amerigo Vespucci vs… Bunlar Batılı kâşifler olarak gösteriliyor. Hâlbuki bunlar kâşif değil, çoğu eşkıya kimselerdir. Hakikaten bunlar, Afrika’dan gemilerle esir taşıyan, mukâvemet göstereni okyanusun ortasında gemiden atan ve Amerika’nın yerli insanlarını yıllarca sömüren, köle yapan, öldüren, harâmî ve hırsız eşkıyalardır.

İbn-i Battuta, Evliyâ Çelebi ve emsâli müslüman şahsiyetler ise, gittikleri her coğrafyadan dünyayı en güzel şekilde haberdar etmişlerdir.

  • Bir başka ilim dalında; tarih felsefesinin en seçkin sîmâlarından olan İbn-i Haldun (1332-1406), sosyoloji ilminin kurucusu olarak anılmakta, Mukaddime’siyle bugün bile ilim dünyasına ışık tutmaktadır.
  • Mimarî denilince de dünyada ilk akla gelen, muhteşem eserleriyle bugün hâlâ gönüllerde yaşayan Mimar Sinan (1489-1588)’dır. Hattâ bugün Sinan’ı taklit edebilen, büyük mimar sayılıyor.
  • Astronomi’de Uluğ Bey ve Ali Kuşçu’nun kurdukları rasathaneler ve çıkardıkları gökyüzü haritaları, ilim tarihinde öncü gayretlerdir.

Maalesef günümüzde Batı’ya karşı aşağılık kompleksiyle kaleme alınan eserlerde bunlardan hiçbir şekilde bahsedilmiyor. Dâimâ Avrupalıların îcatları öne çıkarılıyor. Bu inkâr, aynı zamanda Batı’nın nankörlüğünün de bir tezâhürü… Hâlbuki Batı, bugünkü teknik terakkîsini, İslâm medeniyetine borçludur.

Yakın zaman önce vefat eden Fuad Sezgin Hoca ömrünü bu hakikatin ispatına vakfetmiş bir âlim idi. O yaptığı çalışmalarla göstermektedir ki;

Günümüzde Avrupa merkezci anlayışla, matematiğin ilk kez tabiat ilimlerinde kullanılması, Roger Bacon’a (1219-1292), optik ilminin ve fotoğraf makinesinin temeli olan “Karanlık oda”nın îcadı da Levi ben Gerson’a (1288-1344) mâl edilmektedir. Hâlbuki her ikisinde de öncelik İbn-i Heysem’e (v. 1041) aittir.

Trigonometri’nin müstakil bir ilim olarak inşâsı, Regiomontanus’a (v. 1476) ithaf edilmektedir. Hâlbuki Nasîruddin Tûsî’ye (v. 1274) aittir.

Güneş merkezli âlem tasavvuru, ilk olarak Kopernik ve Kepler’e isnad edilmektedir. Hâlbuki bu ilim adamları, Endülüslü ez-Zerkālî (11. asır) gibi âlimlerin tesiri altındadırlar. Her sahada daha yüzlerce misal verilebilir.[1]

Tâ 16’ncı asırda dahî; Batı’nın, ilmî hakikatler karşısındaki taassubuna bir misal vermek istiyorum:

Müslüman âlimlerden tercüme edilen eserler sayesinde, Avrupa’da astronomiyle alâkalı hakikatler yayılmaya başlamıştı. Galileo de, Kilise’nin iddia ettiğinin aksine, Dünya’nın döndüğünü söyledi. Bu sebeple engizisyon mahkemesine verildi. Ömür boyu hapse mahkûm edildi. Galileo, cezadan kurtulmak için ifadesini değiştirdi. Fakat kapıdan çıkarken yine şöyle demekten kendini alamadı:

“Ben dönmüyor desem de Dünya dönüyor!”

Yine bir misal olarak, Avrupa’nın önemli mütefekkirleri olan Thomas Aquinas, Pascal, Descartes ve David Hume, düşünce sistemlerini oluştururken, İmam Gazâlî’nin eserlerinden istifade etmişlerdir.

Ne yazık ki bugün müslümanlar olarak medeniyetimize sahip çıkamadığımız gibi, ondan lâyıkıyla haberdar da değiliz!..

Dipnot:

[1] Bkz. Fuad SEZGİN, İslâm’da Bilim ve Teknik, 2008, Kültür A.Ş., c. I, s. 163-166.