Cenâb-ı Hakk’ı tanıyabilmek için üç şart bildiriyor Zümer Sûresi’nde Cenâb-ı Hak.
“…Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?..” (ez-Zümer, 9) buyuruyor. Esas tahsil de bu. Mârifetullah’tan bir nasîb alabilme. Yani kalpte Cenâb-ı Hakk’ı tanımaktan bir nasîb alabilmek.
Birincisi:
“سَاجِدًا وَقَائِمًا” (“…Secde hâlinde ve ayakta…” [ez-Zümer, 9]) Bir gece hayatı. Geceleri secde ve kıyam hâlinde olabilmek seherlerde.
يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ
(“…Âhiretten korkan…” [ez-Zümer, 9])
Fânîliği tefekkür, yani bir âhiret endişesi içinde olabilme.
Niçin dünyaya geldik? Kimin mülkünde yaşıyoruz? Yolculuk nereye? İstikbal nereye?
يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ
(“…Âhiretten korkan…” [ez-Zümer, 9]) Bir âhiret endişesi.
Üçüncüsü:
وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّهِ (“…Rabbinin rahmetini uman…” [ez-Zümer, 9])
Duâ hâlinde yaşayabilmek, ilticâ hâlinde yaşayabilmek.
Çünkü bütün ibadetlerimiz, muâşeretimiz, güzel ahlâkımız, hepsi Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına muvâfık mı değil mi? Cenâb-ı Hakk’ın kabulüne muhtaç.
Bu üç, Cenâb-ı Hak bu üç maddeyi bildiriyor. Demek ki bu üç madde ne kadar zirveleşirse, o kadar kul Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmış oluyor.