Mânevî tekâmül, “hiçlik” hâline varabildikten sonra başlar. Tasavvufun gâyesi de; ilâhî kudret, azamet ve saltanat karşısında kulun kendi âcizlik ve hiçliğini idrâk etmesidir.
Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-; canıyla, evlâdıyla, malıyla, bütün varlığıyla en ağır imtihanlardan geçip “Halîlullah”, yani Allâhʼın dostu olduğu hâlde:
“(Yâ Rabbi! İnsanların) diriltilecekleri gün beni zelil kılma (mahcup ve mahzun etme!)” (eş-Şuarâ, 87) niyâzında bulunmuştur. Bu hâliyle de, Rabbinin rahmeti tecellî etmezse o fedakârâne amellerinin bile bir “hiç” hükmünde kalacağını telkin etmiştir.