16 Temmuz 1999’da ebediyete uğurladığımız merhum pederim Mûsâ Efendi, mânevî ders almak için gelenlerin Hakk’a yakınlık durumunu yoklamak üzere, onlara evvelâ şu minvalde sualler sorardı:
‒Maddî ve mânevî ahvâlin ne durumda?
‒Geçimini nasıl temin ediyorsun? Kazancın helâl mi? Fâizle iştigâlin var mı? Haram veya şüpheli bir vaziyetin var mı?
–Memursan, maaş aldığın vazifeni tam ve düzgün yapıyor musun? Mesâine dikkat ediyor musun? İhmalkârlık, iltimas, rüşvet vb. musîbetlerden kendini muhafaza ediyor musun?
–Esnaf isen, ticaretin nasıl? Alışverişinde bir yanlışlık var mı? Yalan, kandırma, gabn-i fâhiş, karaborsacılık ve benzeri haramlardan titizlikle sakınıyor musun?
–Alıp sattığın şeyler helâl mi, yoksa Allâh’ın yasak ettiği şeylerden mi?
–Kirada mülkün varsa, ne tür işlerde kullanılmak üzere kiraya verdin? Kazancına buradan haram veya şüpheli bir şey bulaşıyor mu?
–İşveren isen, hak-hukuka riâyetin nasıl? Kul hakkına dikkat ediyor musun? Çalışanlarının haklarını, daha onların alın teri kurumadan, vaktinde veriyor musun?
–İmkânın varsa; zekât, öşür, hayrat, sadaka, infak hususundaki fedakârlık durumun nasıl?
–Kimlerle ülfet hâlindesin? Sâlih ve sâdık insanlarla beraber olup gâfil ve fâsık kimselerden uzak duruyor musun?
‒Aile hayatın nasıl? İlâhî tâlimatları aile fertlerine tâlim ve telkin edebiliyor musun? Bu hususta onlara güzel bir örnek teşkil ediyor musun?
–Anne-babanın durumu nasıl? Onların haklarına riâyet ediyor musun?
‒Sana Allâh’ın emâneti olan evlâtlarının eğitimi hususunda ne yapıyorsun? Çocuklarının ebedî istikballerine, dünyevî istikballerinden daha çok ehemmiyet veriyor musun?
Velhâsıl Mûsâ Efendi -rahmetullâhi aleyh-, mânevî ders almak isteyenlere, evvelâ Kur’ân ve Sünnet ölçüleri içinde bir hayat yaşamalarını şart koşardı. Bu ahvâl düzgün olmadan, ders vermezdi. Bir misafire lokum ikram eder gibi, sadece ders kâğıdı verilip geçilmesini uygun bulmazdı.
Zira tasavvufun gayesi, kulluk hayatımızda şerîati kemâle erdirmektir. Böylece ilâhî emir ve nehiylere lâyıkıyla riâyeti temin etmektir.