Ubeydullah Ahrar Hazretleri’ne bir kişi geliyor:
“–Açım, beni doyur.” diyor.
Kendisi de aç. Aşçıya götürüyor. Verecek hiçbir şeyi yok. Aşçıya:
“–Sarığımı vereyim, temizdir diyor, tabakları kurularsın diyor. Şu aç insana bir kap yemek ver.” diyor.
Kendim de açtım diyor. O bir kap yemeği ona yedirdim diyor. Sonra çıkardım sarığı, aşçının önüne verdim diyor. O dedi ki:
“–Yok dedi, al, sen mâdem…”
“–Yok dedim, ben sana söz verdim, söz verdiğim için al.”
Sonra çok çiftlikleri oluyor. İki bin işçi çalışıyor. “Üç-dört hastaya bakıyordum diyor. Bu hastalar diyor altını kirletir hâle geldi diyor. Yine ben onların birkaç testi su getirip altlarını temizliyordum. Sonra o hastalık bana geçti diyor onlardan. Yine ben onların hizmetine devam ettim.” buyuruyor.
Bahâüddîn Nakşibend Hazretleri:
“Yedi sene diyor, ben diyor, bu yolda diyor, merhale almama diyor, en büyük sebep diyor, yedi sene diyor, hasta insanlara baktım diyor. Yolda insanların geçeceği, hayvanların geçeceği yollardaki taşları, çukurları temizledim diyor. Ondan sonra sahipsiz hayvanlara sahip oldum diyor. En yüksek dereceleri de burada aldım…”
Hâlık’ın (şefkat) nazarıyla mahlûkâta bakış tarzı.