Vakıf, Yaratan’dan ötürü yaratılana merhamet, şefkat ve sevginin müesseseleşmiş şeklidir. Lügatte, buyurduğunuz gibi, “durmak, durdurmak” demek oluyor. Diğer bir ifadeyle Allah –celle celâlühû– Allâh’a adanan, temlik ve temellükten ebediyen men edilen bir mülkiyet. Yani satılmaz, devredilmez, vs. olmaz.
Kıyâmete kadar devam…
Gider. Ve o kadar bir buraya ehemmiyet… Vâkıfın şartı “كَنَصِّ الشَّارِعِ” yani “Allâh’ın âyetleri gibidir” buyrulmuştur.
Evet.
Yine burada ben bir hâtırayı anlatacağım. Peder rahmetli, Konya’da bir zât varmış. Ben görmedim, tanımıyorum, herhâlde benden daha evvel ki, bu zât çok mükrim bir zâtmış. Sahî bir zâtmış. Sevilen, hayır-hasenat sahibi bir zâtmış. Orada bir vakıf arazisi satılıyormuş. Demişler ki etrafı:
“‒Sen hayır-hasenat sahibisin, bu senin hakkındır, bunu sen al.” demişler.
Rahmetli pedere anlatmış:
“–Ben de orayı aldım demiş. Bütün mal-mülk hepsi gitti ve sıfırlandı demiş. Her şey bitti.” demiş.
Velhâsıl bu çok hassas bir mevzu. Hattâ halk ağzında bir darb-ı mesel vardır. Bir kuşa Süleyman –aleyhisselâm– cezâ verir. Kuş da der ki:
“‒Ben der, senin mülkünü harap ederim.” der.
Süleyman –aleyhisselâm– der ki:
“‒Senin sıkletin ne ki, neyi harap edeceksin, benim mülkümü nasıl harap edeceksin?” der.
O da der ki:
“‒Ben der, kanatlarımı suya sokarım, arkadan vakıf toprağına sürerim, bu vakıf toprağını gelip senin damının üzerine dökerim.”
Tabi bu halk arasında bir darb-ı mesel. Fakat bu tabi, kıssadan hisseli.
Bu vakıflara çok ehemmiyet verilmiş ve vakıflarda işte çok titizlikle davranılmıştır. Hakîkaten bu vakıf, çok mühimdir. Çünkü Allâh’a adanan bir maldır.
Meselâ Kâbe, Harem-i Şerîf, hac ibadetinin mukaddes mekânları, Arafat, Mina, Müzdelife, bu yerler de vakıftır. Bunlar ne alınır, ne satılır, ne temlik, ne temellükü vardır.
Bir de bağışlanan mallar, vakfa bağışlanan mallar vakıftır. Bu, Hazret-i İbrahim –aleyhisselâm-’dan başlar.
İbrahim –aleyhisselâm-’ın sürüleri vardı. Bir imtihan olarak Cebrail geldi:
“–Bunları bana satar mısın?”
“–Bunlar benim değil dedi. Rabbimin.” dedi.
“–Peki dedi, ücreti nedir?” dedi.
“–Üç sefer dedi, Cenâb-ı Hakk’ı zikret.” dedi.
Öyle bir gönlü aşkla dolu ki. O aşk neticesinde bütün mal-mülk siliniyor.
Cebrâil dedi ki:
“‒Ben insan değilim, ben alıp götüremem.” dedi.
O zaman İbrahim –aleyhisselâm– dedi ki:
“‒Sen meleksen, ben de Halîl’im, Allah dostuyum dedi. Ben dedi, verdiğim şeyi bir daha geri almam.” dedi.
Velhâsıl böyle bir İbrahim –aleyhisselâm-’da da böyle güzel bir hâtıra vardır.