DİNLE
DİĞER İZLEME ADRESİ
İNDİR
RAMAZAN’DAN SONRAKİ HÂL VE İSTİKÂMETİMİZ
Muhterem kardeşlerimiz!
Cenâb-ı Hakk’a şükürler olsun ki bir Ramazân-ı Şerîf’i daha idrâk etmemizi Cenâb-ı Hak lûtfuyla, keremiyle ihsân eyledi, ikram eyledi.
Ramazân-ı Şerîf, Rabbimiz’in kulları için büyük bir ikram ayıydı. Gönüllerin rikkat, hassâsiyet kazandığı; yüreklerin İslâm şahsiyet ve karakteriyle kıvam bulduğu bir mevsimdi. İlâhî affın tuğyân ettiği mübârek bir aydı. İçinde bir ömre bedel bir Kadir Gecesi’ni barındıran, mânevî bir hazineydi.
Hamd olsun ki bu mübârek ayın feyz ve rûhâniyeti içinde ibadetlerimizle, ahlâkî vasıflarımızla, muâmelâtımızla, muâşeretimizle, bilhassa din kardeşliğimize olan mes’ûliyete îtinâ göstererek Rabbimiz’in rızâsını kazanmaya gayret ettik. İnşâallah Rabbimiz kabul buyurmuştur. Lûtfettiği bu mübârek ay için Rabbimiz’e ne kadar şükretsek az. Büyük bir lûtuf ayıydı.
Bize emredilen iki husus vardır ömrümüz boyu:
Birincisi; tâzim li-emrillâh:
Allâh’ın bütün emirlerini büyük huşû, vecd ve istiğrak hâlinde îfâ edebilmenin gayreti içinde olabilmek.
İkincisi; şefkat alâ halkıllâh:
Yani Allâh’ın bütün mahlûkatına merhamet ve şefkat göstermeye gayret etmek. Hâlık’ın (şefkat) nazarıyla mahlûkâta bakabilmek.
Zira bütün mahlûkat insan için yaratıldı. Semâdaki diğer yıldızlarda bu mahlûkat yok. Yalnız bu dünyada, o da insan için yaratıldı. Yani ne varsa insan için yaratıldı.
Fakat şimdi asıl mesele, Ramazan’ın feyz ve rûhâniyetini bütün hayatımıza yaygınlaştırmak.
Darb-ı meselde buyruluyor:
“Her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bil.”
Yani her gördüğünü Hızır bil: Yani karşılaştığın bir kimse, bir Allâh’ın dostu olabilir. Gariptir, zayıftır, kimse farkına varmaz. Cenâb-ı Hakk’a yakın bir gönüldür. Sen de o gönle girmekle Cenâb-ı Hakk’a yakınlık kazanırsın.
İşte Mevlânâ Hazretleri; “Bir gönül al ki hacc-ı ekber olsun.” Ki o gönlü bulabileceksin, o Allâh’a yakın gönlü bulabileceksin. Fakat onu bilemiyorsun, meçhul. Demek ki her gönle îtibâr etmek…
Yine Mevlânâ’nın güzel bir ifadesi var:
“Hacca gidenler orada diyor, evin diyor, sahibini arasınlar diyor, Beytullâh’ın sahibini arasınlar diyor. Eğer diyor, Beytullâh’ın sahibini bulabilirlerse her yerde Kâbe’yi bulabilirler.”
Yani:
وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ
“Nereye gitseniz, O sizinle beraberdir…” (el-Hadîd, 4)
Kalbin bu kıvamı kazanabilmesi…
“Her geceyi Kadir bil.” buyruluyor:
Gecenin rûhâniyetiyle güçlenebilmek, sabaha o mânevî/rûhânî güçle girebilmek. Yani mânevî açlığımızı seherlerle doyurabilmek. Gönlümüze bir gıda verebilmek. Namazdan hakkıyla istifade için nasıl ki onu mîraç ufkunda kılmak lâzımsa… Cenâb-ı Hak; “…Secde et ve yaklaş.” (el-Alak, 19) buyuruyor. Geceden de hakkıyla istifâde etmek için, onu Kadir Gecesi kıymetinde değerlendirmek îcâb ediyor. Çünkü her gece, ne nasip geleceği meçhul.
Cenâb-ı Hak davet ediyor:
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ
(“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrân, 17]) buyuruyor.
سَاجِدًا وَقَائِمًا
(“…(Geceleyin) secde ederek ve kıyamda durarak…” [ez-Zümer, 9]) buyuruyor.
سُجَّدًا وَقِيَامًا
(“…Secde ederek ve kıyamda durarak…” [el-Furkân, 64]) buyruluyor. Cenâb-ı Hak ısrarla davet ediyor.
Tabi Kadir Gecesi de bu gecelerin içinde en mûtenâ bir gece. Öyle bir an olur ki o gecede Kadir’den bir nasip gelir. Hayatımızı “عَمَلًا صَالِحًا” salih amellerle ihyâ edilen bir Ramazân-ı Şerîf hâline getirebilmek, son nefesimizin de bir bayram hâline gelebilmesi için, Ramazan terbiyesiyle kazandığımız mânevî kıymetleri, Ramazan’dan sonra da devam ettirebilmek.
Bilhassa ehemmiyetine binâen, sâlihler ve sâdıklarla beraber olmak.
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyuruyor ki:
“Sâlih ve sâdık kişilerle beraber olun ki onlarla oturup kalkın ki onların karakter ve şahsiyetleri size in’ikâs etsin, sirâyet etsin. İnsanlar hayattayken sizleri özlesinler, vefât ettiğiniz zaman da sizlere hasret duysunlar.”
Yani şu semâda hoş bir sadâ bırakabilmek, rahmet ile hatırlanabilmek…
Yine Mevlânâ Hazretleri buyuruyor ki:
“Sen, anılması güzel bir söz ol. Çünkü insan, kendisi hakkında söylenen güzel sözlerden ibarettir.”
Rahmetle anılması, arkasından…
Dikkat edilecek husûsiyetler:
Birincisi; Cenâb-ı Hakk’ın rızâsının hangi ibadetlerde olduğu gizlenmiştir ki bütün ibadetlere rağbet edilsin.
Diğeri; gazabının hangi isyanlarda olduğu gizlenmiştir ki bütün günahlardan kaçınılabilsin.
İbrahim Edhem Hazretleri:
“Sen diyor, günahın küçüklüğüne bakma diyor, kime karşı isyan ettiğine dikkat et.” diyor.
Yine Cenâb-ı Hak, insanlar arasında dostlarını gizlemiştir ki bütün insanlara hürmet gösterilsin.
Yine Cenâb-ı Hak duâlar arasında kabul ettiği duâyı gizlemiştir ki bütün duâlara îtibâr edilsin.
Bilhassa:
وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالْاَسْحَارِ
(“…Seherlerde istiğfar ederler.” (Âl-i İmrân, 17])
İsimler arasında ism-i âzamı gizlemiştir ki bütün esmâ-i ilâhîye tâzim edilsin.
Namazlar arasında orta namazı, salât-ı vüstâ’yı gizlemiştir ki bütün namazlar huşû ile kılınsın.
Tevbeler arasında kabul olanı gizlemiştir ki çok tevbe edilsin. Bilhassa seher vakitlerinde yine… Açıyor Cenâb-ı Hak kapılarını.
Canlılar arasında ölüm vaktini gizlemiştir.
Nasıl Ay ve Güneş bir takvimle, her insan bir takvimle, her mahlûkat bir takvimle, her nebat bir takvimle geliyor; canlılar arasında ölüm vaktini gizlemiştir ki her an ölüme hazır olmak gerektiği şuuruyla yaşansın.
اَللّٰهُمَّ لَا عَيْشَ إِلّٰا عَيْشُ الْآخِرَةِ Rasûlullah Efendimiz buyuruyor. “Esas hayat âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikāk, 1) Ne zaman da geleceği belli değil.
Kadir Gecesi’ni de Ramazan geceleri arasında gizlemiştir ki bütün Ramazan gecelerine îtinâ edilsin.
Yine buyruluyor:
Ramazandaki ibadetlerimizin, muâmelâtımızın kabulünün delili, Ramazan’dan sonra aynı hâl ve istikâmette bulunabilmek.
Yani Ramazan, senenin bir nabzı olmalıdır. Kalbimiz daima geçmiş Ramazan’da elde edilen kıvamın ziyan edilmemesi, gelecek Ramazan’a kadar da feyizle hazırlanmaya gayret etmektir.
Nitekim Muallâ bin Fadl -radıyallâhu anh- buyuruyor:
“Selef-i sâlihîn, Cenâb-ı Hakk’a altı ay boyunca kendilerini Ramazan’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan altı ayda da idrâk ettikleri, yaşadıkları Ramazan’ı kabul buyurması için duâ ederlerdi.”
Düşünmek lâzım ki ömür, ne kadar uzun görünse de sayılı günlerden ibarettir. Ramazân-ı Şerîf de gayet kısa bir zamandır. Bu sebeple nasıl Ramazan, mânevî kazanca bir fırsat mevsimi olarak görüp gayretlerimizi artırıyorsak, ömrü de bir Ramazan hâlinde ihyâ edebilmek ve son ânın bir bayram sabahı olmasına gayret etmektir.
Yine ehlullah’tan, Allah dostlarından Mirza Mazhar Cân-ı Cânân -rahmetullâhi aleyh- buyuruyor ki:
“Ramazân-ı Şerîf, zikirle uyanık olarak geçirilirse, senenin kalan kısmında bu güzel hâl devam eder. Eğer bu ayda bir kusur ve gevşeklik olursa, bunun izi bütün sene boyunca görülür.”
Demek ki Ramazân-ı Şerîfimiz nasıl bir kıvam buldu, Ramazan’dan sonraki hâlimiz de bunun bir delili olmuş oluyor. Güzel dînimiz, Cenâb-ı Hakk’ın bir lûtfu, İslâm’ı hayatımızın her safhasında feyz ve rûhâniyetle, dolu dolu yaşamaya Rabbimiz cümlemizi muvaffak eylesin -inşâallah-.
İslâm, ömrün her ânını düzenleyen bir hayat nizamıdır. Dolayısıyla kimi zaman yaşanıp kimi zaman ihmâle gelmez.
Cenâb-ı Hak:
“Ey îmân edenler! Allâh’ın azametine göre bir takvâ sahibi olun ki ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102) buyuruyor.
Bu çok mühim bir âyet. Cenâb-ı Hak… Elhamdülillâh, hidâyet üzerine dünyaya geldik. Hidâyet üzere yaşamaya gayret ediyoruz. Fakat son nefes bir meçhul. Cenâb-ı Hak:
“…Ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102) buyuruyor. “Müslüman olarak can verirsiniz.” buyurmuyor. Bize takvâyı tavsiye ediyor:
“…Eğer siz, Allâh’ın dînine yardım ederseniz, (yaşarsanız, yaşatırsanız) Allah da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7) buyuruyor.
Cenâb-ı Hak -inşâallah- bu Ramazân-ı Şerîf’i ihyâ eden kullarından olduk -inşâallah-. Temizlendik -inşâallah-. Biz -inşâallah- Ramazân-ı Şerîf’teki hâlimizi devam ettirmeye gayret edeceğiz. Tabi kul hakları ve borçlar hâriç. Onları da helâlleşmeye ve ödemeye gayret edeceğiz -inşâallah-…