DİNLE
DİĞER İZLEME ADRESİ
İNDİR
Kur’ân İfadesiyle
SAPMIŞLARIN YOLUNDAN GİTMEMEMİZ GEREKİR
Bâtınî günahların başında neler var?
1. Dalâlettekilere benzememek. Sapıklara benzememek.
Her namazda;
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ diyoruz.
“Gazaba uğramışlar ve sapmışların yoluna değil.” (el-Fâtiha, 7) diyoruz.
Yani İslâm şahsiyetini, İslâm karakterini korumak. Gayr-i müslimlere benzememek.
İslâm şahsiyet ve vakarını muhafaza etmenin en mühim şartlarından biri budur. Bunun için Efendimiz, ibadette bile benzememek… 10 Muharrem’de yahudiler de oruç tutuyordu. “Biz Mûsâ’ya daha yakınız. Biz bir gün evvel yahut bir gün sonra tutalım.” buyurdu. (Bkz. Ahmed, I, 241; Bezzâr, no. 1052; Heysemî, III, 188)
İbadette bile benzememek… Yine;
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Kim bir kavme benzerse onlardandır.” buyuruyor. (Ebû Dâvud, Libâs, 4/4031)
Lâkin ne acı bir şey ki -herhâlde internette- bu sene 20 milyon piyango bileti satılmış. Türkiye’nin dörtte biri…
Yani bunları irşâd etmek lâzım. Yani kumardan gelecek bir parayla… Kumar parası kime hayretti? Kim kumardan zengin oldu?..
Velhâsıl bu çok düşündürücü bir iş. Demek ki ne kadar mâneviyattan uzaklaşma var ki 20 milyon insan piyango bileti alıyor. Demek ki bu kardeşler irşâd istiyor, yumuşak bir lisanla irşâd edilmek istiyor.
Bu, fâsıklarla, küfür ehliyle dostluk da menfî bir hâl transferine sebep oluyor.
Sene başı geldi. Sene başı da bizim âdetimiz değil. Böyle bir şey yok. Sene başıysa bir düşünmemiz lâzım:
Bir sene geride kaldı. Ömür takviminden bir sene daha bitti. Bir sene daha öbür âleme yaklaştık. Kirâmen Kâtibîn ne varsa, ne yapmışsak, havâle etti dosyamıza. O dosyamız yarın karşımıza çıkacak. Eğlenmek, zıplamak yerine istiğfar mı etmeli… Yoksa onlara benzemek mi?..
Bu dînî asabiyet çok mühim.
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
(“Herhangi bir topluluğa benzemeye çalışan, onlardandır.” [Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031]) buyruluyor.
İmâm-ı Rabbânî’den bir hâdise nakledeceğim, Mektûbât’ından. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyuruyor:
Bir keresinde hasta bir şahsı ziyarete gitmiştim diyor bir hastayı. Ona ölüm yaklaşmıştı, sekerât hâlindeydi diyor. Hâline teveccüh ettiğimde diyor, duâ ederek hâline yöneldiğim zaman gördüm ki kalbi şiddetli karanlıklar içindeydi. Her ne kadar karanlığın kalkması için teveccüh edip duâ etmiş olsam da hiç kalkmadı diyor. Çokça teveccühten sonra mâlum oldu ki bu karanlıklar, küfür ehlinden kendisine sirâyet eden menfî hâllerden kaynaklanmaktadır.
(Bu, Budistlerin şeyine gidermiş Hindistan’da, onların çalgılı eğlencelerine iştirâk edermiş.)
Bu sıkıntıların menşei, küfür ehliyle dost geçinmiş olmasıdır diyor. Bilhassa diyor, ondan sonra anladım ki bu karanlığın def’i için teveccüh etmek, duâ etmek, yerinde bir iş değil. Zira onun bu karanlıklardan temizlenmesi lâzım. Ancak bunu Cehennem ateşi temizler. Küfür ehliyle beraber olmanın cezasıdır.
Bu arada şu dahî mâlum oldu ki îmandan bir zerre, onu ebedî Cehennem azâbında kalmaktan kurtaracaktır. Bu da o miktar îmânın bereketi olacaktır.
Daha sonra hatırıma; acaba bunun cenaze namazını kılmak câiz midir, değil midir diye içime sual geldi diyor İmâm-ı Rabbânî Hazretleri. Bu da teveccühten sonra belli oldu ki, onun namazını kılmak, yerinde olur diye düşündüm. O müslümanlardan idi. Îmânının varlığı ile beraber, küfür ehlinin âdetlerini de icra ederler, onların günlerine hürmet ederlerdi. Onun yine de namazını kılmak gerekir. Onları küffar arasına katmak doğru olmaz. İşin sonunda -inşâallah- ebedî azaptan kurtulur ümidiyle onun namazını kılmaya karar verdim diyor.
Yani bu, demek ki bu kadar mühim. Cenâb-ı Hak, istemiyor!..
Maalesef bugün de oradan gelen modalar, reklâmlar, markalı bilmem neler vs… Alıp, onlara benzetiyor.
Yine âyette, Fetih Sûresi’nde:
“Muhammed (-sallâllâhu aleyhi ve sellem-) Allâh’ın Rasûlü’dür…”
“وَالَّذِينَ مَعَهُ اَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ” buyruluyor.
“…Onlar küffâra karşı (bir taviz vermezler, temayül etmezler, onlara karşı) şiddetlidir…” (el-Fetih, 29) Îmanlarını korurlar, şahsiyet ve karakterlerini korurlar.
Îmânın kemâli; lâyıkına muhabbet, müstahakkına nefret. Bu îmanın bir şartı.
Tebbet Sûresi, bunu bize çok güzel hatırlatıyor. Ebû Leheb, amcasıydı Efendimiz’in. Fakat Allâh’a ve Rasûlullâh’a düşmandı. Cenâb-ı Hak; “Elleri kurusun, lânet olsun!” buyuruyor. (Bkz. Tebbet, 1)
Bir ara “hoşgörü” diye bir şey vardı. -Allah korusun- bu da çok sakat bir şey. Neyi hoş göreceksin sen? Sendeki Cenâb-ı Hak telâkkîsiyle onlardaki Cenâb-ı Hak telâkkîsi aynı değil. Onlar hem teslisçi hem antropomorfik. Bizde Allah telâkkîsi müteâl. Peygamber’ini kabul etmiyor. Yani neyin hoşgörüsü olacak?!. Bir zaman da o geldi geçti.
Cenâb-ı Hak buyuruyor Bakara Sûresi’nin 120. âyeti:
“Sen onların dînine uymadıkça yahudiler de hristiyanlar da Sen’den aslâ memnun kalmayacaklardır. De ki; asıl doğru yol, ancak Allâh’ın yoludur…”
Yine diğer bir âyet, Mâide Sûresi 51. âyet:
“Ey îmân edenler! Yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyin! Onlar birbirlerinin dostlarıdır. (Görüyoruz zaten Dünya’da âyet-i kerîmenin tecellîsini.) Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır (buyruluyor). Allah zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez.” buyruluyor. Buna benzer çok âyet-i kerîmeler var.
Aman kardeşler! Bu, sene başında da o gün kepengi indirmemiz lâzım.
Efendimiz bu hususta o kadar ashâb-ı kirâma şey yapıyordu ki, meselâ yahudiler saçlarını böyle tarıyorsa Efendimiz öbür türlü tarattırırdı. Onların giysileri böyleyse Efendimiz daha başka giysiler tavsiye ederdi.
Mescid kuruldu. Nasıl cemaate davet edelim diye düşündü ashâb-ı kirâm. Bir kısmı dedi ki çan çalalım dedi. Efendimiz; “Yok, bu hristiyanların âdetidir.” dedi. Bir kısmı boru çalalım dedi. “Yok, bu dedi, yahudilerin âdetidir.” dedi. Sonra ezan zuhur etti… (Bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 27/498)
Velhâsıl bu da yani sene başı geldiği için ben bu işi, çoluk-çocuğumuzu îkaz edelim. O gün kepenkleri bir an evvel indirelim -inşâallah-. Bilhassa duâ da edelim Cenâb-ı Hakk’a. Bu olan yanlışlıklar, gazaba çevrilmesin -inşâallah-…