Kardeşler sene sonu geliyor. Ay ve Güneş; ilâhî kudret, azamet ve sanatın iki büyük tecellîsi, Ay ve Güneş. Yunus Sûresi 5. âyet:
“Güneş’i ışıklı, Ay’ı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (Ay’a) birtakım menziller takdir eden O’dur…” buyruluyor âyet-i kerîmede.
İster Kamerî, ister Şemsî yıl başında mü’mine düşen, geçen senelerin muhâsebesini yapıp hatâ ve kusurlarının telâfîsi için istiğfar ve sâlih amellere yönelmek, ömründen kalan kısmın, geçen kısmından daha hayırlı olması için gayret-i dîniyyede bulunması, onu artırmaya gayret etmesi lâzım.
Unutmayalım ki günleri ve geceleri yaratan; ayları ve yılları yenileyen Rabbimiz; kıyâmet günü hepimizi ömür nîmetinden hesaba çekecek. “Kitabını oku bugün nefsin kâfidir…” (el-İsrâ, 14) denilecek.
O zorlu gündeki hesabımızın kolay olması için, bugün kendimizi sık sık hesaba çekip hayatımıza îman ve sâlih amellerle istikâmet vermemiz elzemdir.
Böyle bir muhâsebeyle ihyâ edilmesi gereken bir zamanı, (Cenâb-ı Hak; “وَالْعَصْرِ” buyuruyor, “Zamana yemin olsun.” (el-Asr, 1) diyor), gayr-i müslimlerin âdetlerine özenerek, İslâmî değerlerle bağdaşmayan gâfilâne eğlenceler, azgınlık tufanlarında ziyan etmek, hiçbir müslümana yakışmaz.
Fakat bu nevî davranışlara meyleden din kardeşlerimiz varsa, onları yumuşak, tatlı bir lisan, nâzik bir üslûb ile îkaz etmek de, bir îman mes’ûliyetimiz.
Gayr-i müslimlere benzemekten sakınmak, İslâm şahsiyet ve vakârını muhâfaza etmenin en mühim şartlarından biridir. Bu zarurîdir. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz ibadetlerde bile gayr-i müslimlere benzemeyi yasaklamış. Zira gayr-i müslimlere benzemek, onların nefsânî hayat tarzlarını taklit etme hastalığı, îmânı tehlikeye atma hususlarından biridir. Îman temelindeki çözülmelerin, fikrî ve ahlâkî yozlaşmaların birçoğu, bu tür taklitlerden başlar. Taklit, zamanla alışkanlık ve huy hâline gelir.
Bunun içindir ki hadîs-i şerîfte:
مَنْ تَشَبَّهَ بِقَوْمٍ فَهُوَ مِنْهُمْ
“Kim bir kavme benzemeye çalışırsa, o onlardandır.” buyruluyor. (Ebû Dâvûd, Libâs, 4/4031)
Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede şöyle beyan etmektedir:
“Kim Allah ve Rasûlʼüne itaat ederse işte onlar, Allâhʼın kendilerine lûtuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler, sâlihlerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaşlardır!” (en-Nisâ, 69)
Yani
اِهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ . صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ
(“Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet…” [el-Fâtiha, 6-7])
Nîmet verdikleri…
Nîmet verdiği kimler; peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişiler.
Ondan sonra ne geliyor:
غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ
(“…Gazaba uğrayanların ve sapıkların (yoluna) değil.” [el-Fâtiha, 7])
Dalâlettekilere benzememek.
Velhâsıl müslüman; hayatının her safhasında, İslâm şahsiyet, karakter ve vakarına yaraşır bir duruş sergileyip gayr-i müslimlerin âdetlerinden uzak durmakla mükelleftir.
Cenâb-ı Hak insanı muhteşem Cennet’lere davet ediyor. Bu davete icâbet edebilmek için, kulun da mükerrem olması zarûrî. Mükerrem olabilmenin temel şartı da; hayatımızın her safhasında Kitap ve Sünnet muhtevâsı içinde hayatımızı devam ettirmektir.
İnsan şahsiyetine en çok tesir eden iki müessir vardır. Birincisi; ülfet ettiği kimselerin mânevî durumudur. Cenâb-ı Hak:
كُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ
(“Sâdıklarla beraber olun.” [et-Tevbe, 119]) buyuruyor.
İkincisi de kazancının ve yediğin lokmaların helâliyet derecesidir.
Hâl böyleyken, günümüzde gayr-i müslimlerin âdetlerinden olan “yılbaşı eğlenceleri” adı altında, milyonlarca piyango biletinin satılıyor olması, son derece hazin bir durumdur. Piyango ve benzeri şans(!) oyunları, apaçık bir kumardır. Kumar ise Allâh’ın haram kıldığı bir fiildir. Zâhiren kazananın da hakîkatte kaybettiği, hiçbir kazananı olmayan, aslâ huzur ve mutluluk getirmeyen musibettir. Haramdan gelen harama gider.
Âyet-i kerîmede:
“Ey îmân edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal, şans okları onlar birer şeytan işi pisliktir! Bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz.” (el-Mâide, 90)
Yani hristiyan âleminin mukaddes sayıp kutladığı yılbaşını kutlamak, İslâm şahsiyet ve karakterine aykırıdır. Zira yegâne hak dîn olan İslâm mükemmeldir. Mükemmelin ise artık hükmü bitmiş ve tahrife uğramış bir dinden alacağı hiçbir şey yoktur.
Ayrıca hiçbir mukaddes gün, nefsânî eğlencelerle, haramlarla, şeytânî çılgınlıklarla idrâk ve ihyâ edilmez. Sadece bu hakîkat bile yılbaşını kutlamanın, ne kadar bâtıl bir âdet olduğunu göstermektedir.