Dâimâ düşünmeliyiz ki, bir bedel ödemediğimiz hâlde, sırf lûtf-i ilâhî ile; insan olarak, mü’min olarak, ümmet-i Muhammed olarak dünyaya geldik ve Kur’ân-ı Kerîm’e muhâtap kılındık. Bütün bunlar, şükründen âciz kalınacak nîmetlerdir.
O hâlde bu nîmetlerin şükrü için, ne kadar gayret ediyoruz? Dünyevî bir şeyle ne kadar seviniyoruz; bizi ebedî saâdete götürecek olan îman nîmetinin ve ümmet-i Muhammed olmanın, ne kadar minnettarlığı, sevinci ve şükrü içindeyiz?..