İslâm, bir medeniyet dînidir. Her medeniyet, kendi insan tipini yetiştirir. İslâm medeniyetinin inşâ ettiği insan ise evvelâ hak, adâlet, şefkat, merhamet, nezâket ve zarâfette bir ihtişam sergilemelidir. Gönlünü, bütün mahlûkâtı şefkatle kucaklayan bir rahmet dergâhı hâline getirmelidir. Zira İslâmʼın müʼminlere en çok telkin ettiği ahlâkî vasıflar, “merhamet ve şefkat”tir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in şefkat ve merhameti de bütün mahlûkâtı kucaklayan, cihan-şümûl bir vasfa sahipti. Nitekim bir gün:
“–Nefsim kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, birbirinize merhamet etmediğiniz müddetçe Cennetʼe giremezsiniz.” buyurmuşlardı.
Ashâb-ı kirâm:
“–Yâ Rasûlâllah! Hepimiz merhametliyiz.” dediler.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–(Benim kastettiğim) merhamet, sizin anladığınız şekilde yalnızca birbirinize olan merhamet değildir. Bilâkis bütün mahlûkâta şâmil olan merhamettir, (evet) bütün mahlûkâta şâmil merhamet!..” buyurdular. (Hâkim, IV, 185/7310)
O hâlde merhamet nedir? Merhamet; Allâhʼın bize ihsân ettiği nîmetlerden mahrum bulunanlara ikram ederek onların eksiğini, noksanını telâfî etmemizdir.
Zira Cenâb-ı Hak buyurur:
“…Allah sana ihsân ettiği gibi sen de ihsân et…” (el-Kasas, 77)