Günümüzde takvâ ölçülerinden en çok tâviz verilen hususlardan biri de, düğün-sünnet gibi merâsimlerde sergilenen gayr-i İslâmî tavırlardır.
Evlâtlarımızın yeni bir hayata adım attığı bu gibi cemiyetler; Kurʼân-ı Kerîm tilâvetleriyle, duâlarla, mânevî sohbetlerle, ağzı duâlı fakirlerin de çağrıldığı ziyafetlerle ihyâ edilmelidir.
Zira sünnetlerde yavrularımız, sahip oldukları İslâm kimliğini pekiştirmekte, düğünlerde ise yeni bir dünya evine adım atmaktadırlar. Hayatın bu kadar mühim dönüm noktaları, Cenâb-ı Hakkʼın rahmetini celbedecek merasimlerle karşılanmalıdır; ilâhî gazabı celbedecek nefsânî taşkınlıklarla değil…
Maalesef günümüzde, mahremiyet hassasiyetinin zaafa uğradığı, daha ziyade varlıklı kimselerin çağrılıp fakir-fukarânın unutulduğu, âdeta israf çılgınlığına ve güç gösterisine dönüşen ve bir kıyafet defilesini andıran merasimlere sıkça rastlanmaktadır. Bunlar ise ilâhî rahmeti uzaklaştırıp gazabı üzerine çeken manzaralardır.
Huzursuzlukların ve boşanmaların her geçen gün arttığı bir devirde yaşıyoruz. Zira mânevî hassâsiyetlerden uzaklaşmak; Cenâb-ı Hakkʼın rahmet, inâyet ve lûtfundan mahrûmiyeti de beraberinde getiriyor.
Unutmayalım ki İslâm, bir bütündür. Hayatın bazı safhalarında yaşanıp bazı safhalarında terk edilemez. Hayatımızın her safhasını İslâmʼın ölçüleriyle düzenlememiz zarûrîdir. Bunun için İslâmʼın hassâsiyetleri, ahlâkı ve rûhâniyeti, düğün ve sünnet gibi cemiyetlerimize de aksetmelidir ki Cenâb-ı Hakkʼın rahmeti tecellî etsin.