Ecdâdımız, çarşı-pazarda vitrine konan malları almaktan ve satmaktan kaçınırlardı. Vitrinde arz edilen bir gıdâ maddesinde, kim bilir kaç yetimin, garibin, yoksulun takılıp kalmış mahzun nazarları vardır, diye düşünürlerdi. Yine bu hassasiyetle, lokantalarda, sokaktan gelecek bakışlara bir perde olurdu. Pişirilmek üzere fırına götürülen baklava-börek benzeri şeylerin üzeri bir bezle kapatılırdı. “Kokusunu duyacak, hakkı geçer.” diye fırıncıya da verilmesi tembih edilirdi. Evde et pişirilse; “Kokusu gitti, hakkı var.” diye komşuya da gönderilirdi. Kul hakkı, komşuluk hakkı ve göz hakkına ihtiram vardı.
Dünün insanı bu kadar medenî idi. Ya bugünkü medeniyet seviyemiz?..