يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَ اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
(“O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allâhʼa kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” [eş-Şuarâ, 89]) buyuruyor Cenâb-ı Hak.
İşte bunun için Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri Kādıʼl-Kudât iken o nefsânî problemlerini hâlletmek, makam ve mevkiin kendisine getireceği gurur-kibirden kurtulmak için Bursa sokaklarında ciğer sattı.
Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, kendisine “Güneşlerin Güneşi” denildi. “Senden daha üstün kim var?” denildi. O, yok dedi, şeye gitti, Dehlevîʼye gitti Hindistanʼa. Orada 6 ayda büyük merhaleler aldı. İlk gittiği zaman da ona, allâme (olmasına rağmen) helâların temizliği verildi. Çünkü ilim, -Allah korusun- en büyük insana bir enâniyet getirir.