Günümüzde maalesef, günümüzün problemlerinden biri de evlâtlara hiçbir mânevî tedâîsi/çağrışımı olmayan, mânâsız, sert isimler konuyor. Bunların fonetiği hoşuna gidiyor. Bunları da koymamak lâzım. İsim müsemmâyı çeker. Hicran konuyor, ayrılık mânâsına gelir. Aleynâ konuyor, hiçbir mânâsı yok, “üstümüze” demek. Kaya konuluyor vs. konuyor.
Onun için Efendimizʼin bir şeyi de “evlâtlarınıza güzel isimler koyun” buyuruyor. (Bkz. Beyhakî, Şuabu’l-îmân, VI, 401-402) İsim müsemmâyı çeker.
Tabi en mühim tahsil yavrularımıza, bu da çok mühim bugün, kimler benim evlâdıma tahsil veriyor, ona dikkat etmemiz lâzım. Tahsil verenin îmânı nasıl? Ondan nasıl benim evlâdım inʼikâs alıyor? Bir annenin-babanın en büyük derdi bu olmalı.
Efendimiz buyuruyor, İbn-i Ömer -radıyallâhu anh-, Abdullah ibn-i Ömerʼe:
“Ey diyor, Ömerʼin oğlu diyor. Dînine iyi sarıl diyor. Dînine iyi sarıl diyor (iki defa). Zira o senin hem etindir, hem kanındır. Dînini kimden öğrendiğine iyi dikkat et. Dînî ilimleri ve hükümleri istikâmet ehli âlimlerden al. Dünyevî menfaatlere dalan kişilerden alma.” buyuruyor. (Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye fî İlmi’r-Rivâye, s. 121)