Son nefes; buğusuz, berrak bir ayna gibidir. Her insan bu aynada, güzellikleri ve çirkinlikleriyle geride bıraktığı bütün ömrünü ve bunun neticesinde hazırladığı âkıbetini net bir şekilde seyreder. Son nefesin, âkıbetimizi pişmanlıkla seyrettiğimiz bir ayna olmaması için; Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyye’nin feyizli ikliminde, amel-i sâlihlerle müzeyyen, istikâmet üzere bir kulluk hayâtı yaşamak elzemdir. Zîrâ hadîs-i şerîfte:
“Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşrolunur.” (Miinâvî,Feyzuı-Kadir,v,663) buyrulmaktadır.
Dünyada âhiret gerçeğinden habersiz yaşayıp nefsânî arzuları tahrik eden fânî ve gelgeç sevdâların câzibesine kapılmak, ebedî istikbâl karşısında ne korkunç bir aldanıştır!.. Böyle câhilâne bir hayat; çocuklukta oyun, gençlikte şehvet, erginlikte gaflet, ihtiyarlıkta elden gidenlere hasret ve binbir türlü nedâmet çırpınışından ibârettir. Necip Fâzıl’ın dediği gibi:
Yağız atlı süvâri, koştur atım, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları…
Bu yüzden, güzel bir kul olarak bu fânî âleme vedâ edebilmek için, sayılı olan nefesleri son nefese hazırlamak zarûrîdir. Zîrâ ölüm, kişinin husûsî kıyâmetidir…
Yayın: Erkam Yayınları
Dil: Türkçe
Yıl: 2003