Genç Dergisi, Yıl: 2022 Ay: Şubat Sayı: 185
Muhterem Efendim, millî ve mânevî değerleri konusunda milletler, genç nesillerini nasıl zinde tutabilirler? Bu hususta ne buyurursunuz?
Milletler belli bir coğrafya diliminde ömürlerini sürdürürken asıl hayatlarını, kökleri olan mânevî dinamikleri ile devam ettirirler. Bu tarihî kökler, geçmişteki bütün maddî ve mânevî değerler manzûmesi, zaferler silsilesi, âbide şahsiyetler gibi millet gövdesini omuzlarında taşıyan temel köklerdir. Öyle ki bütün dallar, ancak bu köklerden beslendikçe yaşar, çiçeklenir ve meyvelenir.
Dolayısıyla millet ağacının canlılık emâresi, dallarında müşâhede edilir. Çünkü kök ve gövdedeki bütün faâliyet, dalların yapraklanması, çiçeklenmesi ve meyve vermesi içindir. Bu gâyeyle devamlı olarak millet ağacı, kökleri ve gövdesiyle birlikte dallara enerji sevkiyâtı yapar durur. Çünkü bu dallar, o milletin yarınlarını oluşturacak olan yeni nesli, yani gençleridir.
Bu gerçekten hareketle bir milletin istikbâlini görmek, kerâmet değildir. Sadece onun genç nesillerine bakmak kâfîdir. Çünkü her devrin gençliği, kendi karakterine uygun, enerjisini harcayabileceği ayrı bir heyecan ikliminde yaşar. Eğer bir millette gençler; güçlerini ilim, irfan, mâneviyat, hayır ve fazîlet yollarına sarf ediyorlarsa, o millet, istikbâl vaad eden bir millet demektir. Bunun aksine, gençler, güç ve enerjilerini süflî arzulara, eğlenceye, kaba kuvvete esir ve râm ediyorlarsa, âkıbet hüsran ve hezîmettir.
Bunun içindir ki tarihten beri ayakta kalabilmiş bütün milletler, gençlerini yönlendirme husûsunda tecrübeli davranan milletlerdir. Millî ve mânevî değerleri konusunda milletler, genç nesillerini, bilhassa tarih şuuruyla devamlı olarak zinde tutarlar. Bilirler ki geçmişin köklerinden beslenmeyen dalların geleceği, ancak kurumak ve kaybolmaktır. Onun için Almanlar, daha eğitimin başlangıcında iken gençlerine, kurşunlanan şehirlerini ve yanan ormanlarını; Japonlar ise, atom bombalarının buharlaştırdığı şehirlerini gösterip mâzîde yaşadıkları acı felâketleri hatırlatırlar. Veya bunun aksine millî birlik ve beraberlikleri sâyesinde kazandıkları zaferleri sermâye edinerek genç nesillerinin heyecanlarını geliştirmeye çalışırlar.
Milletlerin işte böyle büyük gâyelerle yaslandığı millî iftihar ve ibret tablolarına, bizler ise, diğer milletlere hiç nasîb olmadığı ölçüde fazlasıyla sahip bulunmaktayız. Bir yanda İstanbul Fethi, bir yanda haçlılar karşısında kazandığımız büyük zaferler, bir yanda yirmi dört milyon kilometrekareye taşan aşk ve fetih sancaklarımız, bir yanda maddî gücümüzün olmadığı bir dönemde dünya devlerini devirdiğimiz Çanakkale Muhârebeleri ve İstiklâl Harbi… Sadece bunları bile lâyıkıyla ve doğru bir şekilde okumak ve anlamak, bu hususta kâfî bir misâl teşkil eder.
Lâkin onca eşsiz tarih ve kültür hazinemize rağmen, tarihî köklerimizden lâyıkıyla istifâde edemezsek, üstelik hayırsız bir mîrasyedi edâsıyla geçmişimize sırt dönme gaflet ve umursamazlığına düşersek, hazin neticelere dûçâr oluruz. Günümüzde dehşetli bir hızla yayılan kültür ve medeniyet istilâsına karşı ne direnecek ne de bir varlık gösterebilecek tâkatimiz kalır. Hele millî ve mânevî değerlerimiz talan edilirken sessizce ve kayıtsızca seyretmek, emânetin elden çıkmasıyla neticelenebilecek dehşet verici bir gaflettir.
Uğrunda nice canlar verilerek elde edilen emânetleri muhâfaza için bugün lâyıkıyla gayret gösterelim ki, yarın o ağır bedelleri tekrar ödemek mecbûriyetinde kalmayalım.
Tarihî bir hakikattir ki, korunmayan emânetler elden çıkmış ve ona lâyık olununcaya kadar da elde edilememiştir. Millî şairimiz Mehmed Âkif’in şu beyti bu gerçeğin ifadesidir:
Sâhipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır…
Unutmamak gerekir ki tarih, hâfıza-yı millettir, millî tecrübeler mecmuasıdır. Bu yüzden mâzinin bittiği yerde, millet biter, insan biter, iz’an biter. Çünkü millet, bir bakıma tarihinden ibârettir. Onu mânevî değerlerinden ve tarih şuurundan uzaklaştırırsanız, geriye insan sürüsü kalır.
Bu itibarla mâzinin devrettiği unsurların zenginliği nisbetinde yeni eserler ve yeni nesiller canlı ve devamlı olur. Milletlerin bekâsı; hassas, duygulu ve mânen seviyeli bir kalbe sâhip olan nesiller yetiştirmekle mümkündür. Çocuklarına, tarihini ve Çanakkale destânını ninni yapan nesiller, îmânına, milletine ve bütün maddî ve mânevî değerlerine sâhip çıkacaktır.
Bu sâhip çıkışla tarih boyunca milletimiz, ilim, irfan, ahlâk, fazîlet ve sanatta müstesnâ bir mevkiye nail olmuştur. Buna da bütün cihan şâhittir. Kahraman ve fazîletli ecdat, her sahada destanlar yazan bir millet olmanın maddî ve mânevî husûsiyetlerini en güzel şekilde sergileyerek, bunu tarihin altın sahifelerine de tescil ettirmişlerdir.
Bu gerçeklerden hareketle yeni nesle tarih şuurunu doğru ve tam olarak verebilmek, hayatî derecede mühim vazifelerimizdendir. Aksi hâlde gençlik, muazzam bir hazinenin üzerinde zavallı bir dilenci gibi yaşamaya mahkûm olur. Nitekim yabancı kültür, var kuvvetiyle böyle bir hissiyâtı gençlerimize aşılamakta ve üstelik yeni neslimizin taptaze dimağlarını kabul edilemez bir aşağılık kompleksi ile kasıtlı emellerine karşı hayran bir ruh esiri gibi yetiştirmeye gayret sarf etmektedir. Bu acı gerçeği görmek için çevremize dikkatli bakmaya bile gerek yok. Onca tarihî zenginliğimize rağmen kendisini son derecede fakir hisseden ve hattâ düşmanına bile muhtaç bir zavallı farz eden fikir ve kalp âmâlarının sayısı az değildir.
Bu bakımdan gençliğimiz için en mühim meselelerden biri de, tarihî zenginliğimizi ve şerefli mevkîmizi fark etmek. Neler yapabildiğimizi görüp neler yapabileceğimizi kavramak. Hangi göz kamaştırıcı başarılara ve şahsiyetlere sâhip olduğumuzu müşâhede edip daha nice muvaffakıyetler sergileyebileceğimizi ve nice âbide şahsiyetler yetiştirebileceğimizi idrâk etmek.
Hâsılı, şunu iyi idrâk etmeliyiz ki, atalarımızın mukaddes emâneti olan din, dil, tarih ve kültür mîrâsına lâyıkıyla sâhip olabilmek, sadece harâbe hâline gelmiş olan maddî eserlerin tâmirinden ibâret değildir. Aslolan, o rûh, heyecan ve medeniyetin canlandırılması ve müstakbel nesillere intikâlidir.
Ne mutlu, mâzîmizin ibret ve fazîlet levhalarını doğru okuyup, kendileri için en mühim zirveleri hedefleyerek milletimizin müstakbel kaderinde hayırlı hizmetlere namzet olan, kökleri mâzîye, dalları istikbâle uzanan, kadirşinas, asil ve genç nesillere…
Rabbimiz, millet ağacımızın taze dalları olan genç neslimizi tarihî köklerimizdeki şan ve şeref hasletlerine lâyık meyvelerle bereketlendirsin! Aslına lâyık bir nesil eylesin! Geleceğimizi geçmişimiz gibi parlak, muhteşem ve münevver eylesin! Bu cennet vatanımızı, cennet ehli bir nesille kıyâmete dek muammer eylesin!
Âmîn…