Yüz yirmi dört bin küsur peygamber ve onlardaki sayısız zuhûrâtve İlâhî tecellî akışları, sanki bereketli nîsan bulutları gibi âzamî derecede işbâ (doymuşluk) hâline geldikten sonra beşeriyetin gönül toprağına mecbûrî bir sûrette boşaldı. Ve bereketli bir hidâyet şerâresi hâlindeki nebîler silsilesi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed Mustafâ -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’in zuhüra gelmesinin âdeta birer ikbâl ve bahar müjdesi oldu…
Böylece bütün peygamberlerin ve insanlığın ebedî nûru olarak cihânı şereflendiren o sonsuz güneşin Mekke Devri, şirkle kirlenmiş gönülleri tevhîd-i İlâhî çerçevesinde yüce îtikâd ile temizlemek, küfürle kurumuş dalları îman ve hakîkat pınarıyla yeşertmek, nefsâniyet ve zulümleri dolayısıyla ham meyve hâline gelmiş beşeriyeti, rûhâniyet ve Nûr-i Muhammedî ile olgunlaştırmak faâliyetiyle geçti.
O’nun zâhirî terbiyesi ve bâtınî tesiri gönüllere öyle bir iksîr oldu ki, daha evvel yarı vahşî, çoğu insanlıktan bile habersiz bir câhiliye toplumunu, insanlık târihinin hâlâ gıpta ettiği “sahâbe” hüviyetiyle hayâl edilmez bir mertebeye ulaştırdı. Onları, dünya târihinde “fazîlette zirve insanlar” hâline getirdi.
Dolayısıyla adalet, merhamet, muhabbet ve îman dolu bir insanlık husûsunda modern bir câhiliye devri yaşayan şu âhir zamânın, yegâne kurtuluş yolu da, ebediyet güneşinin Nûr-i Muhammedî’sinde tecellî eden ulvî sırlardan nasiplenebilmektir…
Şefaat yâ Rasûlallâh!..
Yayın: Erkam Yayınları
Dil: Türkçe
Yıl: 2005