Zeyd bin Sâbit anlatıyor:
Hazret-i Ömerʼin üzerinde diyor, yamalı elbiseler vardı diyor. Ağlayarak diyor, evime gittim diyor. Bir halîfe nasıl, ben nasılım, halîfe nasıl?
Bir müddet sonra tekrar yola çıktım diyor. Yine onunla karşılaştım diyor. O zaman yine omzuna su kırbası almış gidiyordu diyor.
“‒Ey müʼminlerin emîri! Bu ne hâlin?” deyince:
“‒Sus!” dedi. “Konuşma, devam et.” dedi. “Beni takip et.” dedi.
Beraber yürüdüm. Yaşlı bir kadının evine girip suyunu kaplarına boşalttı. Sonra, “gel” dedi. Evine gittik.
“‒Sana niçin böyle yaptığımı söyleyeyim mi?” dedi.
“‒Buyur yâ Halîfe!” dedim.
“‒Senle görüştükten sonra Rum ve Fars büyükelçileri yanıma geldi (dedi). Bana çok iltifat ettiler. Senin adâletin, faziletin, hakkı tevziine bütün insanlık ittifak hâlindedir dedi. Benim de koltuklarım kabarıverdi. Bir benlik geldi. İşte bu benliği bertaraf etmek için, işte böyle sırtımda kırbayla dolaştım (diyor), o kadının gelip evine suyu boşalttım.” buyuruyor.