HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFÂ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- 1 [Mekke Devri] | İÇİNDEKİLER
Âlemlerin varlık sebebi Peygamber Efendimiz, nezih bir gençlik ve ulvî bir âile hayâtı ile sergilediği müstesnâ mükemmelliklerin ardından, kırk yaşlarında iken peygamberlik mertebesine nâil oldu. Kırk yaşına altı ay kala, ilâhî kudret O’na Mekke’deki Hirâ Mağarası’nı kudsî bir mektep olarak açtı.
İlâhî tedrisâtın, kitap, defter ve kalemden müstağnî olarak cereyân ettiği bu tâlim ve feyz dersânesinde, Peygamber Efendimiz, Rabbiyle kendisi arasında ebedî bir sır mâhiyetinde dersler okudu. Vahy-i ilâhîye hazırlandı.
Bu hazırlığın ilk altı aylık safhası, akıl çerçevemize sığabilen yönüyle “rüyâ-yı sâdıkalar” sûretinde gerçekleşmiştir. Yâni Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, rüyâsında ne görüyorsa, o aynen tahakkuk ediyordu. Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle buyurur:
“Nebiyy-i Ekrem Efendimiz’e gelen vahiy, uykuda rüyâ-yı sâliha (sâdık rüyâlar) şeklinde başlamıştır. Gördüğü her rüyâ, sabah aydınlığı gibi açık-seçik gerçekleşirdi.” (Buhârî, Bed’u’l-Vahy, 3)
Nübüvvet, çok büyük ve ağır bir vazîfe olduğundan, Peygamber Efendimiz’in bu mühim vazîfeyle ülfet etmesi ve ona hazırlanması için Cebrâîl -aleyhisselâm- kendisine evvelâ rüyâda gelmeye başlamıştır.
Alkame bin Kays’tan rivâyet olunduğuna göre, peygamberlere gönderilen haberler, emir ve nehiyler, kalpleri sükûnet buluncaya kadar evvelâ rüyâda verilir, daha sonra da vahiy olarak indirilirdi.[1]
Bu sebeple peygamberlerin vahiy alma yollarından biri de rüyâdır. Buna İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın âyet-i kerîmede bildirilen:
يَابُنَىَّ اِنِّى اَرَى فِى الْمَنَامِ اَنِّى اَذْبَحُكَ فَانْظُرْ مَاذَا تَرَى
“…Yavrucuğum! Rüyâda seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün, ne dersin?…” (es-Sâffât, 102) sözü delildir.
Bununla birlikte, peygamberlerin gözleri uyur, kalpleri ise uyumaz.[2] Dolayısıyla onların rüyâda da vahiy almalarına hiçbir mânî yoktur.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- daha sonraları sâdık rüyâ hakkında; “Nübüvvetin kırk altıda biridir…” buyurmuşlardır. (Buhârî, Tâbîr, 26; Müslim, Rüyâ, 6)
Gerçekten bu altı aylık müddet, yirmi üç yıl süren peygamberliğin -zaman itibârıyla- kırk altıda birine tekâbül etmektedir.
[1] İbn-i Kesîr, el-Bidâye, III, 55.
[2] Buhârî, Menâkıb, 24.
HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFÂ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- 1 [Mekke Devri] | İÇİNDEKİLER