Genç Dergisi, Yıl: 2021 Ay: Mayıs Sayı: 176
“Edep, Hayâ, Namus” gibi kavramların her geçen gün örselendiği toplumda “İffet Duygusu” bize neleri hatırlatmalıdır? Nikâh olmadan kadın-erkek hangi çerçevede görüşebilir? Bu hususta neler tavsiye edersiniz?
İffet, insanı diğer mahlûkattan ayıran fârik vasıflardan biridir.
Cenâb-ı Hak kulunun dâimâ iffet üzere bulunmasını istemektedir. Kulakta iffet, dilde iffet, gözde iffet, elde iffet, velhâsıl bütün bedende iffet istemektedir…
Peki niçin?
Çünkü; dilin iffetsizliği, insanı gıybete, yalana, iftirâya götürür.
Gözün iffetsizliği, kişiyi yanlış vitrinler, uygunsuz ekranlar, haram sahneler seyretmeye sürükler.
Kulağın iffetsizliği, kişiyi şerri dinlemeye yönlendirir.
Elin iffetsizliği, kişiyi günaha dûçâr eder.
Vücut hatlarını belli edecek derecede dar, gözleri üzerine çekecek kadar gösterişli ve bakan kimseye Züleyha’nın Hazret-i Yusuf’a dediği gibi; “Gelsene bana!” dedirten elbise giymek de bedenin iffet mahrumluğudur ve kişiyi mânen helâke sürükler.
Rabbimiz’in bu husustaki emri ise, cilbâb, yani vücut hatlarını belli etmeyen bol elbiselerin giyilmesidir.
- Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:
“Hayâ îmandandır.” (Buhârî, Edeb 77, Îmân 16; Müslim, Îmân, 57-59)
“Sizin hakkınızda en çok korktuğum şeylerden biri, mideleriniz ve iffetleriniz hususunda sizi azgınlığa sürükleyen şiddetli arzular, diğeri de hevâ ve hevesinizin sizi dalâlete düşürmesidir.” buyurmuşlardır. (Ahmed, IV, 420, 423; Heysemî, I, 188; Ebû Nuaym, Hilye, II, 32)
- Kadın-erkek ihtilâtı hususunda da şunu ifâde edelim:
Asr-ı saâdet toplumu, kadın-erkek ihtilâtından sakınma hususunda çok dikkatli ve hassas olmuşlardır. Yani yabancı erkek ve kadınlar, ölçü ve sınırları zorlayacak şekilde beraber ve karışık bulunmamışlardır.
Sosyal hayatta kadınla erkeğin arasında dâimâ bir mesafe bulunmuş ve birbirleriyle münâsebetleri belli bir ölçü ve disiplin dâhilinde olmuştur.
Zira İslâm, prensip olarak kötülükleri yasakladığı gibi, ön tedbir olarak kötülüğe vesîle olan ve onu tahrik eden durum ve davranışları da yasaklıyor. Böylece insanlarla kötülükler arasına uzun bir mesafe koyarak yanlış yolları iyice kapatıyor.
Maalesef günümüzde bu hassasiyetlere dikkat edilmediği için ailelerde yıkımlar yaşanıyor.
Günümüzde bazıları; “Nasıl olsa, yolda, caddede kadın-erkek bir arada. Sınıfta, dükkânda, dairede de bir arada olsun, ne zararı var?” diyorlar.
Hâlbuki yolda, sokakta gayr-i muayyen şekilde bir karşılaşma olur. Orada da nazarı kısmak ve tesettür gibi tedbirler vardır.
Fakat aynı mektep, aynı işyeri olunca, ister istemez bir ülfet, lâubâlîlik ve kalp eğrilmeleri meydana gelebiliyor. İşyerlerinde baş başa kalma zarureti meydana gelebiliyor. Hadîs-i şerîfin ifade ettiği üzere, böyle olunca da “üçüncüleri şeytan” oluyor.[1]
Bu ciddî meseleyi mühimsemeyip kendince şu veya bu sebeple ihmal ettiğinden dolayı yıkılan nice yuvalar var, maalesef.
Şunun farkında olmalıyız:
Bugünkü hayat nizâmının kâidelerini, dînin prensiplerine ehemmiyet vermeyen kişiler kurdular. Müslümanlar olarak bütün bunları, tekrar inşâ etmeliyiz. Müslümanca ve İslâm’ın yüce prensipleriyle.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Medîne’ye hicret etti, hemen çarşıyı düzenledi. Bunun gibi; mektebimiz, çarşımız, sanayimiz, mimarîmiz, şehrimiz vs. her şeyimizi yeniden ve İslâmî prensiplere göre inşâ etmemiz îcâb eder.
Dipnot:
[1] Bkz. Ahmed bin Hanbel, I/222, III/339.