Hakîkat-i Muhammediyye’ye yaklaşabilmek, akıldan ziyâde gönül ve teslîmiyet işidir. Hakîkat-i Muhammediyye karşısında bizim idrâkimiz, metafizik hâdiseleri kavrama husûsunda bir çocuk idrâkinden farksızdır....
Ashâb-ı kirâm ve Hak dostları, Allâh Rasûlü’nün mübârek şahsiyetinden gerektiği gibi hisse alarak O’nda fânîleştikleri için, hayatları boyunca sergiledikleri bütün davranış güzellikleri, esâsen O Varlık Nûru’nun ahlâk-ı hamîdesinden akseden fazîlet numûneleri hükmündedir. Zîrâ nerede bir güzellik varsa, O’ndan bir akistir. Âlemde bir çiçek bile açılmaz ki, O’nun nûrundan olmasın! O......
Ne mutlu, Peygamber Efendimiz’in ve Ashâb-ı Kirâm’ın aşkından hisse alarak kalblerini îman vecdiyle, gönüllerini Kur’ân rûhâniyetiyle, ruhlarını hizmet neş’esiyle, vicdanlarını güzel ahlâkın berraklığıyla süsleyip ebedî saâdetin mânevî hazzı içinde yaşayan mü’minlere…...
Ümmeti olma şeref ve bahtiyarlığına nâil olduğumuz Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in ebedî kurtuluş dâvetini insanlığa duyurabilmek için canhıraş bir şekilde vermiş olduğu mücâdeleyi unutmayıp, O’nun bu sünnetini, ümmeti olarak ne kadar yaşayabildiğimizi ve “Allâh’ın yeryüzündeki şâhitleri” vasfına ne kadar lâyık olabildiğimizi sık sık muhâsebe etmeliyiz....
Allâh’a ve peygamberlerin gösterdiği yola muhâlefet edip mü’minlere zulmedenlerin, er-geç ilâhî kudretin acı azâbı ve intikam tecellîleri ile karşılaşmaları, kaçınılmaz ve değişmez bir ilâhî kânundur....
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Cinlerin ve insanların âsîleri hâriç, yer ile gök arasındaki her şey, benim Allâh’ın Rasûlü olduğumu bilir.” (Ahmed, III, 310) O’nu Uhud tanıdı, hurma kütüğü tanıdı ve hasretiyle inledi, hayvanât bile O’na sığınıp O’nu kendine dert ortağı yaptı… Lâkin Ebû Cehil ve emsalleri dün de bugün de......
Aşk tohumu, ancak O’nun muhabbet toprağında yeşerir. O, gönle bereket ve feyiz menbaıdır. O’nun muhabbet toprağı, nice taşlaşmış gönülleri bir mücevher sâfiyetine yükseltmiştir....
Fahr-i Kâinât Efendimiz’in hayatı; bütün renk, âhenk ve çeşnisiyle en müstesnâ çiçeklerle bezenmiş bir cennet bahçesini andırır ki, arayanlar, kendileri için güllerin en güzellerini o gülistanda bulabilirler....
Tarihte hayatının tamamı en küçük teferruâtına kadar tespit edilebilen tek insan, Hazret-i Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’dir. İslâm kültüründe yazılan bütün eserler, bir kitabı ve bir insanı îzâh edebilme gayretinin mahsûlüdür....
Cenâb-ı Hak, İslâm ile murâd ettiği “kâmil insan” modelini, Hazret-i Peygamber -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-’in şahsında sergilemiş, O’nu bütün insanlık âlemi için emsalsiz bir örnek şahsiyet kılmıştır....
Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın sîreti; berrak bir ayna gibidir ki, her insan orada içini ve dışını, sözünü ve amelini, ahlâkını ve âdâbını seyredip seviyesini müşâhede ile durumunu mîzân edebilir....
Nerede bir güzellik varsa, O’ndan bir akistir. Âlemde bir çiçek açılmaz ki, O’nun nûrundan olmasın! O ki, O’nun hürmetine varız. O, solmayan, aksine gün geçtikçe tâzelik ve tarâveti daha da artan, serâpâ nûrdan ibâret bir gonca-i ilâhîdir…...
Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-, Cenâb-ı Hakk’ın var ettiği en büyük ilâhî sanat hârikasıdır. Zâhir ve bâtın îtibârıyla her bakımdan öyledir. En mükemmeldir, en mükerremdir ve en sevgilidir. Öyle ki beşeriyet tarihinde birer hakîkat kutbu olan sâlihler, asfiyâ, evliyâ, hukemâ ve cihangirler, ancak O Örnek’ten bir akistir. O Örnek’ten bir......