Bir hadîsi var Rasûlullah Efendimizʼin hadîs-i şerîfi var. İşte Münker-Nekir, sâlih kimseye sorar. O sâlih kimse cevabını verir. Orada güzel bir siluet görür.
“‒Sen kimsin?” der, o siluete.
“‒Ben senin dünyadayken namaz, abdest, oruç vs. güzel ahlâk, muâşeretin vesâirenim. Allah, beni senin yanına arkadaş olarak gönderdi.”
O kişi de sevinir.
Yine hadîs-i şerîfte:
“İki tane pencere açılır ona; bir Cennetʼten, bir Cehennemʼden. Ona denir ki:
«Sen dünyadayken Cennetʼi istedin.» denir. O kişi de kabirde ferahlar.
Diğer; fâsık, mücrim… O da doğru-dürüst Münker-Nekirʼe cevap veremez. Onun da çirkin, iğrenç bir siluet gelir yanına:
«‒Benim bu zor zamanımda sen de kimsin, nereden çıktın?!» der.
O da der ki:
«‒Senin dünyadaki kötü amellerinim (der). Allah onu müşahhas hâle getirdi, ben senin yanında olacağım.» der.
Ona da iki pencere açılır Cennet ve Cehennemʼden.
«Sen dünyadayken Cehennemʼi istedin.» denir ona.” (Benzer rivâyetler için bkz. İbn-i Mâce, Zühd, 32. Ayrıca bkz. Buhârî, Cenâiz, 68, 87; Müslim, Cennet, 70; Ahmed, VI, 352. Krş. Heysemî, III, 51-52)
Allah korusun!
Velhâsıl, ömrümüz, ne kadar nefesimiz var, bilemiyoruz.
Hattâ, Gazâlî Hazretleri diyor ki:
“Arkadaş (diyor), bugün kendini ölmüş bil. Bugün sen öldün (diyor). Ne kadar eyvah, vah vah, keşke diyeceksin (diyor). Onun için (diyor), bundan sonraki hayatını Allâh’ın bir nîmeti, lûtfu olarak bil. Ona göre tanzim et.” buyuruyor.
Cenâb-ı Hak yine Münâfikûn Sûresi’nde son nefes ânımızı bildiriyor:
“Ölüm ânı gelir de (âyet-i kerîmede) «Yâ Rabbi! (Biraz genişletsen, biraz imkânı artırsan, biraz daha) az bir şey daha yaşasam da sadaka versem (hayır-hasenat yapsam) ve sâlihlerden (Allâh’ın güzel kullarından olsam) demeden evvel…” (el-Münâfikûn, 10) buyuruyor.
“…Herkes (buyuruyor Rasûlullah Efendimiz) pişmanlıkla ölecek. Sâlih kimseler bile pişmanlıkla ölecek. Keşke daha öteye doğru mesafe alsaydım diye…” (Bkz. Tirmizî, Zühd, 59)