Ölüm, büyük bir endişe. Ölümü güzelleştirmek. (Başka) çâre yok. Zaten câhiliye devrinin îtirazları, ilk îtirazları, “âhiret haberi”ne oluyor.
عَمَّ يَتَسَاءَلُونَ . عَنِ النَّبَاِ الْعَظِيمِ . اَلَّذِى هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ
(“Birbirlerine neyi soruyorlar? (İnanıp inanmamakta) ayrılığa düştükleri büyük haberi mi?” [en-Nebe, 1-3])
İlk rahatsızlığı câhiliye devrinin, “büyük haber” oluyor. “Haber geldi” demiyor, “büyük haber” diyorlar. Korkuyorlar, ürperiyorlar. “Ya varsa ne olacak hâlimiz?!” diyorlar.
اَلَّذِى هُمْ فِيهِ مُخْتَلِفُونَ
(“(İnanıp inanmamakta) ayrılığa düştükleri.” [en-Nebe, 3])
Hemen tartışmaya geçiyorlar. “Ya varsa ne olacak hâlimiz?!” diyorlar. Şimdi, ateistte bir endişe bu, müslümanda da bir endişe:
“–Ne kadar artım var, ne kadar eksim var? Neyle gidiyorum yolculuğa?..”