HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFÂ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- 1 [Mekke Devri] | İÇİNDEKİLER
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Hazret-i Hatîce ile izdivâcından Kâsım, Abdullâh, Zeyneb, Rukıyye, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma dünyâya geldi. İlk oğlunun ismi Kâsım olduğu için Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’a “Ebu’l-Kâsım” künyesi verildi. Kâsım iki yaşındayken vefât etti.
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in diğer oğlu Abdullâh’a, İslâm döneminde dünyâya geldiği için Tayyib ve Tâhir de denirdi.[1] O da vefât edince Kureyş müşriklerinden Âs bin Vâil, Peygamber Efendimiz hakkında:
“–Bırakınız onu! O ebterdir, nesli devâm etmeyecek bir adamdır. Ölünce adı anılmaz olur. Siz de artık ondan kurtulur ve rahata kavuşursunuz.” dedi.
Bunun üzerine Allâh Teâlâ Kevser Sûresi’ni inzâl buyurdu:
اِنَّا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ. فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ. اِنَّ شَانِئَكَ هُوَ اْلاَبْتَرُ.
“Muhakkak Biz Sana Kevser’i[2] verdik. Öyleyse Rabbin için namaz kıl ve kurban kes. Doğrusu asıl adı sanı ortadan kalkacak olan, Sana kin tutan kimsedir.” (el-Kevser, 1-3) (İbn-i Sa’d, III, 7; Vâhidî, s. 494)
Allâh Rasûlü’nün oğlu küçük yaşta vefât edince Hazret-i Hatîce -radıyallâhu anhâ-:
“−Ey Allâh’ın Rasûlü! Yavrumun sütü taştı. Keşke Allâh onun ömrünü, süt çağını tamamlayıncaya kadar uzatsaydı!” dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“−O süt devresini cennette tamamlayacak!” buyurdu.
Hazret-i Hatîce vâlidemiz:
“−Yâ Rasûlallâh! Şâyet bunu (kesin olarak) bilseydim çocuğun ölümü nazarımda hafiflerdi!” dedi.
Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“−İstersen Allâh’a duâ edeyim de sana onun sesini işittireyim.” buyurdu.
Fakat Hatîcetü’l-Kübrâ -radıyallâhu anhâ-, teslîmiyet ve sadâkat vasfını bir daha göstererek:
“−Hayır, yâ Rasûlallâh! Ben Allâh ve Rasûlü’nü tasdîk ediyorum.” dedi. (İbn-i Mâce, Cenâiz, 27)
Allâh Rasûlü’nün dört tane de kızı vardı. En büyükleri Hazret-i Zeyneb idi. O doğduğunda Fahr-i Kâinât -aleyhi efdalü’s-salevât- otuz yaşında idi. Daha sonra Hazret-i Rukıyye doğdu.[3]
Rukıyye’den sonra Hazret-i Ümmü Gülsüm, ondan sonra da Hazret-i Fâtıma doğdu. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu esnâda otuz beş yaşındaydı ve Kâbe yeniden inşâ edilmekteydi.[4]
Son olarak hicrî sekizinci senede Mâriye vâlidemizden Efendimiz’in oğlu İbrâhîm dünyâya geldi. İbrâhîm’in ebeliğini Ümmü Râfî yapmıştı. Onun kocası Ebû Râfî, doğumu Allâh Rasûlü’ne müjdeledi. Bu habere çok sevinen Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ona hediyeler verdi. Yanındakilere de:
“–Bu gece bir oğlum doğdu, ona atam İbrâhîm’in ismini verdim.” buyurdu. (Müslim, Fedâil, 62)
İbrâhîm, on yedi veya on sekiz aylık iken hastalandı ve çok geçmeden vefât etti.[5]
[1] İbn-i Sa’d, I, 133.
[2] Kevser’in kelime anlamı, çokluk, pek çok şey, her şeyin çoğu demektir. Kevser, nübüvvet, Kur’ân, İslâm, hayır, saâdet, şefaat, namaz ve Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mûcizeleri olarak tefsîr edilmiştir. Sahîh rivâyetlere göre Kevser, Hazret-i Peygamber’in cennetteki havuzunun ismidir. Ümmet-i Muhammed kıyamet günü o havuzun başında toplanacaktır. (Buhârî, Tefsîr, 108)
[3] Diyarbekrî, I, 273-274.
[4] İbn-i Sa’d, VIII, 19-26.
[5] Bkz. Asri Çubukçu, DİA, “İbrâhîm” md., XXI, 273-274.
HAZRET-İ MUHAMMED MUSTAFÂ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- 1 [Mekke Devri] | İÇİNDEKİLER