Süleymaniye Camii

1997 – Mart, Sayı: 133, Sayfa: 040

Kanunî devrinde İslam – Türk mîmarîsinin ölmez eserleri, mîmarlık san’atının yüce devi Sinan vasıtası ile gerçekleştirilmiştir. O’nun en meşhur eseri Süleymaniye külliyesidir. Taşlarının bile yerlerine abdestsiz konmamasına çok dikkat edilmiştir. Halk ağzındaki yaygın şu sözler, gerçeğin tam ifadesidir:

“Süleymaniye’nin sahibi Sultan Süleyman, mimarı Sinan, hamuru îmandır!..”Şeyhülislam Ebussuüd Efendi’nin temele ilk taşı koyması ile inşaat başlamış; eser, 1550-1557 tarihleri arasında tamamlanmıştır.

Süleymaniye Camîi‘nin açılış merasiminde Kanunî, büyük bir kadirşinaslık göstererek:

“Bu ulu mabedi Sinan açsın! Zîra en çok emeği geçen O’dur!.”dedi.

Sinan ise, Hünkar’a:

“Hattat Karahisarî bu camii hatları ile tezyin ederken gözlerini kaybetti, ama oldu. Bu şerefi ona bahşedelim!..”dedi.

Bu ulu mabedi, taltîfen hattat Karahisarî’ye açtırdılar.

Süleymaniye Camî, İslam ruhunun maddede şekillenmesidir. Uzaktan manzarası, ellerini Rabbine uzatan dua halindeki bir insan siluetidir. Mîmarîye ibadetin ruhaniyeti sindirilmiştir. Mana, maddeye ka’bına varılamaz bir mükemmellikle in’ikas ettirilmiştir. İçerisi karanlık olmayan bir loşluktadır. Mü’mini, bir gönül heyecanı içinde derunî bir aleme götürür. Okunmuş su gibidir. Taşı toprağı mana kazanmıştır. Bu mabed, İslam’ın en ulvî bir üslupla maddeye aksedişidir. O, sanki susan ve sükutu ile çok şey anlatan insandır. Zemîninde beş yüz senedir devam eden secdelerin izleri, gelip giden, dönmeyen akıncıların hayalleri vardır. Harcını maneviyyattan alan tarife sığmaz derecede ulvî bir abidedir. Tarih boyu şanlı zaferlere dua mekanı olmuştur. Yahya Kemal bu mabedin rühaniyetini şiirinde ne güzel seslendirir:

Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor birbiri ardınca ilahî yapıya..

En güzel mabedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarînin.

Büyük Allah’ı anarken bir ağızdan herkes,
Nice bin dalgalı tekbîr oluyor tek bir ses!.

Sinan, bu eserin kıyamete dek ayakta kalması için bütün gayretini sarf etmiş ve sonra bu yolda dua etmiştir. Kendi türbesini mütevazı bir imza gibi bir köşeciğe iliştiren Sinan, bu camîi ziyarete gelenlerden kendisi için de bir dua taleb etmiştir. Osmanlı topraklarında serpiştirilmiş 230 adet eseri vardır. İslam mîmarî san’atını kemal noktasına ulaştırmıştır. Eserlerinin san’at incelikleri ve salabeti ile hala aşılamaması, dünyada hayret uyandıran bir husustur. Bugün dahî, ancak onu taklit edebilen mîmar büyük san’atkar unvanını alabilmektedir. Zîra kendisini aşan biri çıkamamıştır.

Kanunî devrinde dünya çapında iki büyük san’at abidesi meydana gelmiştir. Bunlar:

Mîmarîdeki Süleymaniye;

Şiirde ise, Bakî’nin Kanunî Sultan Süleyman’a yazdığı mersiyesidir:

“Ol şehsüvar-ı mülk-i seadet ki rahşına
Cevlan deminde arsa-i alem gelürdi teng”

“O seadet ülkesinin şehsüvarı (olan muhteşem sultan), atinin üzerinde (şahlanıp) dolaştığı zaman, bütün yeryüzü O’na dargelirdi..”

Kanunî’nin aynı zamanda çok hassas bir kalbe sahip olması, O’nu şiir san’atına da yönlendirmişdir. “Mu-hibbî” mahlası ile çok güzel şiirleri vardır. Dîvanındaki gazellerinin sayısı 3000’e yaklaşır. Hastalığı sırasında yazmış olduğu şu beyti bercestesi, yani seçkin beyti dillerden düşmez:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi..”

Ulu Hakan, Zigetvar’da kumanda mevkiinde iken vefat etti. Cenaze dört yüz muhafızın nezaretinde İstanbul’a getirildi. Süleymaniye Camî musalla taşına kondu. Cenaze namazı beş yüz müezzinin, tekbîrleri birbirlerine aktarmaları ile kılındı. Cemaatin arka ucu Fatih Camî’ine dayanıyordu.

Kanunî’nin naşı, kabre indirilirken bir sandık getirilip “Vasiyyeti gereğidir!” denilerek, o da kabre konulmak istendi. Şeyhülislam Ebussuud Efendi, bu duruma mü-dahele etti. Cenaze ile beraber kıymetli bir şeyin gömülmesinin caiz olmadığını bildirdi. Ebussuud Efendi’ye bunun, Hakan’ın bir gün evvelki vasiyeti olduğu bildirilince, merakla sandığı açtı. Kendisinin Hünkar’a verdiği fetvalarla karşılaştı. Hayretler içinde donakaldı:

“Sen kendini kurtardın ulu Hakan!. Biz yarın Ahiret’te ne yapacağız?!.” diyerek hüzünlendi ve ağlamağa başladı.

Kanunî, hayatı boyunca yapacağı her işin fetvasın almış, ondan sonra icra etmiştir. İhtilale teşebbüs eden oğlu Şehzade Mustafa‘nın katli bile böyledir!..

Yaradandan ötürü yaradılanlara merhametin, şefkatin ve sevginin müesseseleşmiş şekli olan vakıflar da, O’nun devrinde kemal noktasına ulaşmış, yapılan camîlerin yanına şifahaneler, sebiller, hamamlar, kervansaraylar (misafirhaneler), kütüphaneler ve medreseler açılmış, toplumun maddî ve manevî muvazenesi kurulmuş, imkanlar muhtaçlara camî vasıtasıyla infak edilerek toplumun zengin, fakir, hasta, sıhhatli, çareli ve çaresizlerinin birbirleri ile kaynaştığı muhabbet odağı olmuştur. Bu gayret ve faaliyetler, toplumun muzdarip fertlerine müşfik bir ana kucağının sıcaklığını

kazandırmıştır.

Sanki ashab devrindeki Ensar ve Muhacirîn’in dayanışmasından emsal alan tesanüd toplumu, feyz ve bereket ile dolmuştur.

Bu devirde; dîn-i mübîni, zahirî cephesi ile beraber, batınına da, yani ruhî derinliğine, gönül ve vicdan ufkuna ulaşarak, kitab ve sünnetin ince hikmetleri ile ebedî hayat sermayesi olan ruhanî duyguları tekamül ettiren büyük gönül erleri yetişmiştir. Ümmetin rehberleri ve feyz pınarları olan bu büyük şahsiyetlerden bazıları şunlardır:

Silsile-i Sadat’tan Hace Muhammed Zahid Bedahşî -kuddise sirruh-, Şeyh Sünbül Efendi -kuddise sirruh-, Şeyh İbrahim Gülşenî -kuddise sirruh-, Şeyh Merkez Efendi -kuddise sirruh-, kırklardan Hızır Efendi -kuddise sirruh-, Şeyh Yahya Efendi -kuddise sirruh-, Kara Davud, Beyzavî’ye haşiye yazan Şeyhzade -kuddise sirruh-, Mülteka sahibi Halebî -kuddise sirruh-, Şeyh Hamîdullah’ın oğlu Hattat Mustafa Dede -kuddise sirruh- v.s.’dir.

Bu ve emsali zatlar, derin, mehtaplı bir gece gibi imparatorluk semasının gönüllere yansıyan pırıltılı yıldızları olmuştur.

Dünya coğrafyasına hükmeden, tarihi elinin çizdiği mecradan akıtan dahî padişah, büyük cihangir, şahsiyeti ve icraatı ile tam bir emsalsiz bir ihtişamın temsilcisidir..

Rahmetullahi Aleyh!..

Bize miras olarak bırakılan bu topraklar üzerinde, azîz ecdadımızın gönül eseri hatıralarını yaşamak ve onlara olan tehassürümüzü gidermek için bir seyahate çıkmayı arzulasak, altmış devletin konsolosundan vize almamız gerekir.

Osmanlılar’ın kuruluşundaki üç yüz atlının maddî, mütevazı gücünün yanında, müessir manevi şahlanışın eseri olan bu muhteşem ülkenin bugünkü hazin akıbeti, bizleri bir vicdan muhasebesine sürüklemelidir!.

O günkü kölelerimizi taklit ederek varabileceğimiz hiç bir noktanın olmadığını kavramakta daha fazla gecikmemeliyiz! Bugünkü hazin akıbetimiz meydandadır! Acı bir aldanış ve hüsranın maddî ve manevî buhranları, dehşet verici bir hadde ulaşmış bulunmaktadır!.

Maddenin karşısında maneviyatı esir etmek, netice itibarı ile bir cahiliyye devrine dönüştür…

Mübarek cedlerimiz, nefsin süfli duygularına ram olmayarak ruhî derinlik ve olgunluk içinde vakarlı bir hayat yaşadılar. Onlar, insanî cevherlerine kavuşabilmenin vicdan huzuru içinde idiler. İslam’ın mahlukata ve insana bakış ve muamele tarzının, ince, hassas, zarif örnekleri oldular. Ulvî davranışları ile, hakimiyeti altında bulundurdukları insanlar ve nesillerine bir seadet rehberi oldular.

Rabbimiz; bizlere muazzez ecdadın rühaniyetinden ve gönül iklîminden bir nasîb ihsan edip; yirmi birinci asrı, biçare ve muzdarip İslam Alemi’ni, mübarek bir bayram sevincine gark eylesin!..

Amin!..

(1) Tefe’ül: Hayra yormak.
Osmanlı Devleti, 623 senelik şanlı tarihi boyunca 60 kadar ülkeyi hakimiyeti altına alıp, aşağıda gösterilen sürelerde adaletle idare etmiştir: Devletin Adı Yıl

Bulgaristan 545

İsrail 402

Fas 50

Yunanistan 400

Ürdün 402

Moritanya 50

Girit Adası 267

Irak 402

Nijer 400

Ege Adaları 541

S. Arabistan 399

Cad 400

Arnavutluk 435

Yemen 401

Senegal 400

Yugoslavya 539

Katar 400

Nijerya 400

Romanya 490

Devletin Adı Yıl Bahreyn 400

Kamerun 400

Macaristan 160

Kuveyt 381

Gambiya 400

Çekoslovakya 20

B.A.Emirlikleri 400

Gine 400

Polonya 25

D.Türkistan 15

Bornu 400

Batı Rusya 25

Cezayir 313

Uganda 400

Beyaz Rusya 25

Endonezya 25

Habeşistan 350

Avrupa Rusyası 291

Malaya 25

Cibuti 350

Ukrayna 308

Singapur 25

Somali 350

Gürcistan 400

Hindistan 100

Umman 400

Ermenistan 20

Pakistan 100

Zengibar 400

Azerbaycan 85

Mısır 397

Tanzanya 400

Kıbrıs 293

Sudan 397

Kenya 400

Suriye 402

Libya 394

Mozambik 400

Lübnan 402

Tunus 308

Ayrıca Osmanlı Devleti, şu devletlerin kıyı şehirleri ve adalarında da değişik sürelerde idarede bulunmuştur: İtalya, İngiltere, Norveç, İzlanda, Mechienstein, Fransa, Monako, Almanya, İrlanda, Cebelitarık, İspanya, Hollanda, Portekiz, İran, Danimarka.